Gerçek Pierre'i Tanımak İster Misiniz?

31 Ağustos 2019.

Belçika Grand Prix’sinde Cumartesi günüydü. Sıralama turları günü. Hız günü. Eğlenme günü. Spa, yarışmayı en sevdiğim pistti. “Mükemmel” olarak tanımladığım çok güzel bir pist. Yarış hafta sonlarında takvimim doludur. Her dakikası planlıdır ve asistanım Jenny her yere zamanında ulaşmamı sağlar. O gün, sıralama turlarının ardından taraftarlarla görüştüm. Sonrasında, takım toplantısı nedeniyle Toro Rosso garajına geri dönmem için yaklaşık beş dakikam vardı.

Cumartesi günleri, Formula 2 yarışlarının başlangıcını seyretmek için zaman yaratmaya çalışırım. Işıkların söndüğü o anı seviyorum. Ayrıca gözüm de hep en iyi arkadaşlarımdan Anthoine Hubert’in üzerinde olur.

O gün Jenny ile garaja dönerken kendisine, F2 yarışının ilk turlarını izlemek için birkaç dakikamızın olup olmadığını sordum. Televizyondan yarışı izlemeye başladık. İkinci turda, kamera enkazı gösterdiğinde, Eau Rouge’un tepesinde büyük bir kaza olduğu belliydi. Durumun kötü olduğunu anında anladım. Her yerde araba parçaları vardı. Araçların, pistin o bölümünde 250 km/s’nin üzerinde bir hızla gidebileceğini biliyordum. O hızda bir şeyler ters giderse kötü sonuçlar doğurması muhtemeldir. Kazaya kimlerin karıştığını bilebilmek o an için zordu. Jenny ile birlikte takım toplantısına gitmemiz gerektiğinden bir haber alamadan oradan ayrıldık.

Beraber yürürken yarışın bittiğini işaret eden kırmızı bayrağın sallandığını gördüm. Birinin ciddi yaralanmış olabileceğini ve sezonun geri kalanını kaçırabileceğini düşündüm. Bir şeylerin fazlasıyla ters gittiğini içten içe hissedebiliyordum.

Takım yöneticimizden, kazaya kimlerin dahil olduğunu duyar duymaz bana söylemesini istedim. Görüşmemiz başladığında vites oranlarına, fren noktalarına ve stratejiye odaklanmaya çalıştım ama olmadı. Orada değildim. Tam o sırada yöneticimiz lafa girdi.

“Görünüşe göre kazaya karışanlar Hubert ve Correa. Şu anda başka bir şey bilmiyoruz.”

Hubert mi?

Hayır.

Olamaz.

Anthoine Hubert
Fotoğraf: James Gasperotti/ZUMA Wire via AP Photo

O, turuncu kasklı çocuktu. Fransa’daki en hızlı çocuktu. 2005’te kartinge başladığımda en iyisi Anthoine Hubert’ti. Sekiz yaşındaydı (benden birkaç ay küçüktü) ancak kartingdeki her çocuğun istediği şeye hâlihazırda sahipti: hız. O turuncu kaskı pistte her gördüğümde yarışın zorlu geçeceğini biliyordum. O yıl ulusal kupayı kazandı ama Anthoine’i tam anlamıyla 13 yaşına geldiğimde tanıdım.

2009’da Fransız yarış federasyonu, üst seviyede karting yapmaları nedeniyle aylarca dersleri kaçıran çocuklar için Le Mans’da bir okul programı başlattı. Okul, kampüste yaşamamızı şart koşmuştu. Yarışma hayalinin peşinden koşmak için evden ayrılmak, bir çocuk için oldukça büyük bir adanmışlıktı. Hayatım boyunca hep Formula 1 pilotu olmak istemiştim. 2000’lerin başında Ferrari’siyle sporu domine eden Michael Schumacher’i izlerdim ve yapmak istediğim şeyin bu olduğunu biliyordum. İsteklerimin gerçekleşmesi için de elimden geleni yaparım. Hakkımda bilmeniz gereken bu. Bir şeyi ya tam yaparım ya da hiç yapmam.

13 yaşında, hayalini kurduğum hayata sahip olmayı gerçekten istiyorsam Rouen’deki evimden ayrılmam gerektiğini biliyordum.

Tüm Fransa’da sadece iki çocuk aynı düşüncedeydi.

Onlardan biri de turuncu kasklı çocuktu.

Anthoine ciddi bir çocuktu. Çok zekiydi ve çok çalışırdı. Bu da onu beladan uzak tuttu. Küçük yaşta bile çok disiplinliydi ve öz-disiplin konusunda ondan çok şey öğrendim. Okuldaki birkaç yılın ardından zamanımızın çoğunu birlikte geçiriyorduk. Birbirimizi hep daha iyi olmaya zorlardık.

Karting zamanlarından bir podyum: ortada Gasly, sağda Hubert

Spor salonunda çalışırken birbirimize “Yoruldun mu?” diye sorardık.

“Hayır. Sen?”

“Hayır.”

Aslında ikimiz de çok yorgunduk. Hâlimiz kalmamıştı ama birbirimizin enerjisi yükseltiyorduk. Biz böyleydik.

Okul, kışın her zaman sıcak suyumuzun bittiği eski ve karanlık bir kalenin içindeydi. Anthoine ve ben, sabahları önce kimin duş alacağı konusunda diğer çocuklarla tartıştığımızı hatırlıyorum çünkü hepimiz banyoları paylaşmak zorundaydık. Okuldaki diğer öğrenciler çoğunlukla normal çocuklardı ve sürekli bize neden orada olduğumuzu, her hafta sonu nereye gittiğimizi sorarlardı.

Anthoine ve ben, hep aynı şeyi söylerdik.

“Bir gün Formula 1’de olacağım.”

Herkes gözlerini devirirdi.

Herkesin yarışmayı ve hayal kurmayı sevdiği bir yer olan kartingde bile kimse bize inanmadı. Fransız çocukların başarılı olamadığı gibi bir kabul vardı. Bu sporun içindeki herkesin, hedefimize ulaşamayacağımızı bize her adımımızda hatırlatması gerekiyormuş gibiydi.

“F1’de 20 koltuk var. Siz ikiniz bunu nasıl başaracaksınız?”

“Yeteneğiniz yok.”

“Mümkün değil.”

Geriye dönüp bakınca, insanlar neredeyse başarısız olmamızı istermiş gibiydi.

Bize duydukları şüphe ve bizim kendimize olan inancımız bizi kenetledi. Ailelerimizin, bizi bulunduğumuz yere getirebilmek için ne fedakârlıklar yaptığını ikimiz de biliyorduk.

Dürüst olmak gerekirse Anthoine ve ben, ikimiz de aslında başaramayacağımızı düşünüyorduk. İhtimaller bizim lehimize değildi. Yetenekli ve tutkuluyduk ama genellikle koltuk bulma fırsatı için gerekli olan finansal desteğimiz veya başka bir kaynağımız yoktu. İkimiz, hayalimiz sayesinde arkadaş olmuştuk ve arkadaşlığımız, bize kendimizi geliştirme imkânı verdi.

Karting yaparken Anthoine Hubert

O zamanlar, “Tamam, belki ikimiz de başaramayacağız ama en azından her gün denemeye ve birbirimizi zorlamaya devam ediyoruz.” diye düşünürdüm.

Her gün Fransa’nın en hızlı çocuğuyla beraber büyümem gerekiyordu.

Ve Anthoine, zamanla turuncu kasklı ciddi çocuk olmanın ötesinde arkadaşım ve kardeşim hâline geldi.

Spa’daki görüşme sırasında düşünebildiğim tek şey arkadaşımdı.

Titremeye başladım. Ellerimi hissedemedim. Kimin ne söylediğini duyamadım. Nefesim düzensizleşti ve ellerim o kadar terledi ki sosyal medyadan gelişmeleri öğrenmek için telefonumu çıkarırken zorlandım.

Görüşmemiz biter bitmez ailemi ve kız arkadaşımı görmek için misafir alanına koştum. Olayla ilgili daha fazla bilgiye sahip olacaklarını düşünüyordum. Merdivenlerden indiğimde herkes hüngür hüngür ağlıyordu. Yıkıldıklarını görebiliyordum. Bunun ne anlama geldiğini anlamıştım. Arkadaşım hayatını kaybetmişti.

Buna hazırlıklı değildim. Aklımdan Anthoine'in komada olduğu gibi düşünceler geçirmiştim. Ama ölüm? Ölüm? Bunun mümkün olabileceğini hiç düşünmemiştim. Bildiğiniz gibi Jules Bianchi, 2015 yılında bir kaza sonucu hayatını kaybetmişti. Bianchi, uzun zaman sonra bizim kuşağımızdan hayatını kaybeden ilk pilottu. 40-50 yıl önce ölümlü kazalar çok sık gerçekleşirdi ama şimdi? Hayır, hayır.

Tamamen yıkılmıştım. Ağlayamayacak duruma gelene kadar ağladım. Hayatımda bundan daha kötü bir duygu yaşamamıştım. Hiçbir zaman.

O gece uyumak için gözlerimi kapadığımda arkadaşımı düşündüm.

Çok planlı biriydi. Asla aptalca riskler almazdı. Başına nasıl böyle bir şey gelebilirdi ki? Neden? Böyle olmamalıydı. Yapacak çok işi vardı. Başaracaktı. Bir gün F1'de olacağına gerçekten inanıyordum. İnsanların benimle ilgili şüphesi vardı ama onun ne kadar sıkı çalıştığını biliyordum. Buna hayatım boyunca şahit olmuştum. Ben yapabildiysem onun da yapabileceğini biliyordum. Başaracaktı.

Spa’daki yarıştan bir ay önce, F1 yaz arasına girmeden yapılacak Macaristan Grand Prix’si için Budapeşte’deydik. Pazar günü, grup olarak yemeğe çıktık ve şehirde harika bir akşam geçirdik. Anthoine ve ben, geceyi konuşarak geçirdik. Gayet normal bir geceydi. Hayatımız boyunca arkadaşlarımızla birlikte geçireceğimiz binlerce geceden sadece biri diye düşünüyorduk. Şimdi ise Anthoine ile birlikte birkaç saat geçirebilmek için her şeyimi verirdim.

Budapeşte’de ondan ayrıldığım gece, birbirimize yazın keyfini çıkarmamızı ve Pazar günü yarıştan sonra Spa’da bir araya geleceğimizi söyledik.

Tabii ki bir daha beraber yemek yiyemeyeceğimizi ve de birkaç gün içinde ona tekrar ihtiyacım olacağını bilmiyordum. 

Hubert & Gasly

2019 sezonuna Red Bull ile başladım. 2017'de Toro Rosso ile F1'e girmiştim ancak Red Bull, üst düzey bir takımda yarışmak ve dünyanın en iyi arabalarından birinde neler yapabileceğimi herkese ispatlamak adına ilk fırsatımdı. Bunu başarabilirsem geçmişte benden ve Anthoine'den şüphe eden insanlara bir mesaj göndereceğimi de düşünüyordum. Onun başarısı benim için, benim başarım da onun için çok şey ifade ediyordu.

2018'de Toro Rosso ile geçirdiğim güzel yılın ardından Helmut Marko, beni Red Bull'da görmek istediklerini söylemek için aradı. Geçmişte çok sayıda şampiyonluk kazanmışlardı ve Sebastian Vettel de çocukluğumda benim için fazlasıyla ilham kaynağı olmuştu. Bir gün onun gibi yarışmak istediğimi biliyordum. Bunun bir rüya olduğunun farkındaydım ve çok heyecanlandım. Keşke sonrasında işlerin benim düşündüğüm gibi gittiğini söyleyebilseydim ama olmadı.

Araçta yaptığım ilk hatadan itibaren takımdakilerin yavaş yavaş benden uzaklaşmaya başladığını hissettim. Kış testlerinde bir kaza yapmıştım ve o andan sonra sezon hiç iyi gitmedi. Red Bull’daki ilk iki yarışım zorlu geçti ve medya hemen üzerime geldi. Basın toplantılarında söylediğim her şey, formsuzluğumun bir bahanesi olarak gösterildi ve kimse bana destek olmadı. Araba mükemmel değildi. Her hafta gelişmek ve öğrenmek için elimden geleni yapıyordum. Ancak Red Bull’da zor zamanlar geçirmemin nedeni; takımda gerçekten desteklediğimi ve diğerleriyle aynı muameleyi gördüğümü hissetmememdi. Bu benim kabul edemeyeceğim bir şey. Takım adına iyi sonuçlar almak için her gün kendimi parçalıyordum ancak başarılı olmam için ihtiyacım olanlar verilmiyordu. Çözüm önerileri sunmaya çalıştığımda ya dikkate alınmıyordum ya da değişikliklerin karşılığını görmek haftalar sürüyordu.

Sebep ne olursa olsun o koltuğa asla uyum sağlayamayacaktım. Asla işe yaramayacaktı.

Basın önünde gündem yaratacak biri değilim çünkü bana verdikleri şans ve kariyerim boyunca benim adıma yaptıkları her şey için Red Bull’a gerçekten minnettarım. Ancak gerçeği söylemeye de hakkım var.

Bu kadar. İşte gerçek bu.

Budapeşte'de Anthoine ile vedalaştıktan sonra tatile gittim. Ancak ayrılmadan önce takım patronumuz Christian Horner'ı aradım. Yarış hafta sonlarında nasıl gelişme kaydedebileceğimi sormak ve neler yapılabileceğine bakması açısından benim garajımla daha yakından ilgilenip ilgilenmeyeceğini görmek istedim. Christian, elinden geleni yapacağını söyledi. 

Gelişmek istiyordum. Bunun olumlu sonuç vermesini istiyordum.

Ama İspanya’da tatilimi yaparken Helmur Marko beni aradı ve “Seni Toro Rosso’ya geri gönderip Red Bull’daki koltuğuna Alex Albon’u getiriyoruz. Bu, hikayemizin sona erdiği anlamına gelmiyor. Medyadaki tüm gürültüye rağmen bizim için en iyisinin bu olduğunu düşünüyoruz.” dedi.

İşte her şey böyle gelişti. Formula 1, böyle bir yer.

Pierre Gasly

Üzgündüm. Yalan söyleyemem. Yollarımız ayrıldı. Dünya şampiyonu olmak istiyorum. Bu kadar iyi bir araçla tekrar ne zaman yarışabilirim? Bu sporda geriye adım attıktan sonra tekrar ilerleyebilmek gerçekten zor.

Birkaç gün sonra haber duyulduğunda Anthoine’den bir mesaj aldım.

“Onlara hatalı olduklarını kanıtla. Güçlü ol kardeşim. Onlara üst düzey bir takımda olmayı hak ettiğini gösterecek ve hata yaptıklarını kanıtlayacaksın. "

Üzüntümü, yarışmak için motivasyona ve tutkuya dönüştürdüm.

Takvimde dokuz yarış kaldığını biliyordum.

Onlara hata yaptıklarını göstermek için dokuz yarış.

Hatalı olduklarını kanıtlamak için dokuz yarış.

2019’da Toro Rosso ile Spa’da, hayatımda ilk kez yeni bir maceraya başlıyormuş gibi hissettim. Her zaman yukarı doğru gidişatımı sürdüreceğimi ve sonucunda dünya şampiyonu olacağımı düşünmüştüm. Ama Toro Rosso ile orta gruba geri döndüğümde eski Pierre’in evrim geçirdiğini hissettim. Bu spordaki insanlara bir şeyler kanıtlamak istiyorsam kendimin yeni ve daha olgun bir versiyonunu bulmam şarttı.

Ama ardından Cumartesi günkü kaza meydana geldi ve dünyam alt üst oldu. Arkadaşımı, kardeşimi kaybettim. Böyle bir hayatı yaşamanın nasıl bir şey olduğunu gerçekten anlayan tek insanı - belki iki ya da üç kişi daha vardır - kaybettim. Anthoine ile birlikte çok şey yaşadık. Aynı yolu ve yolculuğu paylaştık. Bizden ayrıldığında içimden bir parça koptu.

Ertesi gün pistte korkunç bir atmosfer vardı. Anthoine birçok insanın hayatına dokunmuştu ve herkes çok üzgündü. Her anlamda kötü bir gündü. Yarıştan önce saygı duruşunda bulunduk. Anthoine’in ailesinden bazı kişiler de oradaydı. O an, bazı şeyleri anlamlandırmamı sağladı. Örneğin bugünkü yarış gibi... Her şey bu yarıştan ibaret değil. Yalnızca hayatımızın bir parçası ama her şey değil. 

Ama Anthoine’in beni izlediğini de biliyordum. Burada olsa bana odaklanmamı ve her şeyimi vermemi söyleyeceğinin farkındaydım.

Arabaya oturduğumda Anthoine’i bir kez daha düşündüm. Gözlerimi kapadım, nefes aldım ve vizörümü indirdim. Bunu yapmak beni motive ediyor. Kendimle baş başa kalıyorum.

Sonraki yıl yarışabilmek için her şeyi yaptım.

O karanlık, rutubetli kaleye geri dönmüşüm gibi zorladım.

Bir rüyanın peşinden koştum.

Bir yıl sonra, 2020’de, Grand Prix için Belçika’ya geri döndüm.

Söylediğim gibi Spa, dünyadaki en sevdiğim yerlerden biriydi. Yarışa her zaman çok mutlu gelir ve piste çıkmak için çok heyecanlanırdım. Ama o hafta sadece Anthoine’i düşünebiliyordum. Başka hiçbir şey düşünemiyordum. Son derece üzücüydü.

Hafta sonundan önce Eau Rouge’a, kaza yerine gittim. Orası motor sporlarındaki en güzel yerlerden biridir. Tepeden aşağı baktığınızda padoku, ilk virajı, tribünleri ve taraftar alanlarını görebilirsiniz. Arkanızı döndüğünüzde ise sizi Ardenler’e götüren Kemmel düzlüğünü görüyorsunuz. Gerçekten çok özel bir yer. Yürüyerek yukarı çıkıp elimdeki çiçekleri yere bıraktım ve arkadaşım için dua ettikten sonra oradan ayrıldım.

Pierre Gasly, kaza yerine Hubert'in anısına çiçek bırakırken

Keşke bunu yapmamın bana huzur getirdiğini söyleyebilseydim ama başınıza böyle bir şey geldiğinde huzurlu olmazsınız.

Yine de Anthoine’i o gün orada hissettim. Kazadan sonra ilk kez, vizörümü kaldırdığımda tekrar görebiliyor gibiydim. Tam anlamıyla görebilmekten bahsediyorum. O gün kendimden bir parça buldum ve onu sonraki yarış olan Monza’ya yanımda götürdüm.

Birkaç ay önce Milan’a taşınmıştım. O İtalya Grand Prix’inde, kariyerimde ilk kez yarıştan önceki gece kendi evimde uyumuştum. Pazar sabahı, piste gitmeden önce mutfakta oturmuş kahve içiyordum. Anthoine’i ve dönüştüğüm kişiyi düşünüyordum. “Çok güzel bir hayatım var.” diye içimden geçirdim.

O an minnettar hissettim. Başarmıştım. Başarmıştık. Bir Formula 1 pilotuydum. Ve beş saat sonra İtalya Grand Prix’inde yarışacaktım.

Yarışa 10. sırada başladım. Tuhaf bir gündü. Birçok araç sorun yaşadı. AlphaTauri Honda aracımız gerçekten iyiydi. Diğerleri zorluklarla boğuşurken biz yolumuza devam ettik. 29. turda, dur-kalk cezası alan Lewis’in pite girmesiyle liderliğe yükseldim. Üç yıldır ilk kez birinin arkasında değildim. Yarışı lider götürüyordum. Tüm F1 kariyerimi insanlarla mücadele ederek, önümdekilere yetişmeye çalışarak ve sürekli kovalayarak geçirmiştim.

Şimdi ise sadece vardım. Ben, araba ve pist. Her turda son turummuş gibi sürdüm. 

O gün Monza’da beni izleyen biri vardı.

Bugün benim günüm diye düşünmeye devam ettim. Bugün benim günüm. Bu anın öylece geçip gitmesine izin vermeyeceğim. Mümkün değil.

Benim günümdü.

Bizim günümüzdü.

F1'de yarış kazanmak çok şey gerektirir. Bitiş çizgisini geçtiğimde takımımı ve ailemi düşündüm. Onlara sıkı çalışmaları ve fedakarlıkları için çok minnettardım. Bitiş çizgisini bedenen geçen bendim ama aslında onların hepsi yanımdaydı. Çizgiyi geçtikten sonraki turumu keşke milyonlarca kez yaşayabilseydim. Bundan daha iyi bir his yok.

Pandemi nedeniyle ne kalabalık ne de piste akın eden İtalyan tifosiler vardı ama podyum töreni yine de inanılmazdı.

En üst basamakta durmak. En önemlisi de bu değil mi?

Fransa Milli Marşı’nı duyduğumda o anın keyfini çıkarmaya çalıştım. Kendime, ilk galibiyetimi sadece bir kez alabileceğimi söyledim.

2020'de Monza'da, Formula 1'deki ilk Grand Prix zaferini yaşayan Pierre Gasly

Tören bittiğinde ayrılamadım. Podyuma bağlanmış gibi hissettim. Seyirci olmaması, o an bir bakıma iyi bile hissettirdi. Bu galibiyete kadar olan yolculuğumda zaman zaman yalnızdım. Orada tek başıma dururken AlphaTauri'de böyle bir anı mümkün kılabilmek için arka planda çalışan tüm mekanikerleri, mühendisleri ve diğer çalışanları düşündüm.

Sonra turuncu kasklı çocuk aklıma geldi.

Onun orada olduğunu hissettim. Beni izlediğini biliyordum.

Onun hayalleri benim hayallerim, benim hayallerim ise onun hayalleriydi. O an, bizim anımızdı.

Anthoine bana çok şey öğretti. Onu düşünmediğim bir yarış günü bile olmadı. Bu yıl gridde yer almasını her şeyden çok isterdim. Ama onun vefatı, beni hayata farklı şekilde bakmaya itti. İtalya'daki podyumda her şeyin değerini anladım. O anı, kariyerimin ilk ve son galibiyetini almış gibi kutladım. Hepimiz hayatımızı böyle yaşamalıyız.

Sıkı çalışmak şüphesiz ki güzeldir ama bazen kafanızı kaldırıp etrafınıza bakın. Sahip olduklarınızın tadını çıkarın. Hayatınızdaki insanların ve sevginin değerini bilin.

Burada olduğum ve bu işi yaptığım için çok şanslıyım.

Anthoine Hubert'i tanıdığım için çok şanslıyım.

Onun hayallerini ve hırsını, gittiğim her yere yanımda götüreceğim.

Seni seviyorum dostum.

Çeviri: Berk Koz

*Okuduğunuz yazı, ilk olarak Mart 2021 tarihinde theplayerstribune.com'da yayınlanmıştır.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Çernobil Faciasının Yok Ettiği Futbol Takımı: FC Pripyat

33 Yıl Sonra Şampiyon: Hiçbir Şehir, Kahramanlarını Napoli Gibi Sevemez